URUMÇİ-KAZAN HATTI: TOPLAMA KAMPLARINDAKİ TATARLAR

Ekim 2018’de Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynutdin Kazakistan’da katıldığı bir toplantıda kendisine Çin’deki Müslümanlar’ın durumu hakkında gelen bir soru üzerine, defalarca Çin’e gittiğini ve Çin’deki Müslümanlarla görüştüğünü, Çin Müslümanları Birliği’nin kendilerine verdiği bilgilere göre Çin’deki Müslümanlar’ın baskı altında olmadığını ve ayrımcılık hissetmediklerini söyledi. Gaynutdin’in Doğu Türkistan’da yaşananları inkarından birkaç gün sonra Tataristan müftüsü Kamil Samigullin kendi instagram hesabında Çin’deki İslam karşıtı politikaları kınadığını açıkladı.

(Marat İshakov, eşi Seyyare ve oğlu Ilfat ile beraber bir aile fotoğrafında)

Aslında Gaynutdin’in Çin’de yaşananlardan haberdar olmaması pek mümkün değildi, zira Rusça basında Doğu Türkistan’daki durumla ilgili birçok haber çıkmıştı. Rus basınının yayımladıklarının çoğu Batı medyasında çıkan haberlerin tercümesiydi. Ancak Doğu Türkistan’daki distopik gözetim rejimini en çarpıcı şekilde tasvir eden yazılardan biri Rus basını kaynaklıydı. 2018 yazında Doğu Türkistan’a seyahat eden ve anadilinin Rusça olduğunu bildiğimiz yazar adını gizlemişti. “10 Milyon Uygur için Toplama Kampı” başlığıyla Eylül ayında yayınlanan yazı, hala Doğu Türkistan’da yaşananları en detaylı şekilde ele alan birkaç tasvirden biridir. Rusya’da konuyla ilgili fazla ses getirmeyen birkaç aktivizm örneği de görüldü. 11 Kasım 2018’de Rusya vatandaşı Uygurlar Doğu Türkistan’daki durumla ilgili bir bildiri yayınladılar. Doğu Türkistan’daki toplama kampları ve teknolojik gözetim sistemi hakkında bilgi veren bildiri, Rusya vatandaşı Uygurların Çin’deki akrabalarıyla görüşemediklerini ve vize sorunları yaşadıklarını dile getirdi. Bu sorunların çözümü için Rusya Federasyonu Başkanı ve Dış İşleri Bakanlığı’na taleplerini ilettiler. 26 Aralık’ta bir grup Tatar aktivist Çin’in Uygurlar, Tatarlar, Kazaklar ve Kırgızlara yönelik politikasını protesto etmek için küçük bir eylem gerçekleştirdi. Ancak Çin Konsolosluğu önünde eylem yapma talepleri bir bahaneyle reddedilip, başka bir alana yönlendirildiler.

ÇİN TAKİBATI KAZAN TATARLARINI DA HEDEF ALIYOR!

İşte şu an geldiğimiz noktada distopik bir gözetim rejimi kurulması ve bir milyondan fazla insanın toplama kamplarına kapatılması yanında en önemli politika değişikliklerinden biri Kazaklar, Kırgızlar ve sayıları çok daha az olan Tatarlar gibi Türk halklarının hepsinin Uygurlar’la aynı muameleye tabi tutulması. 2007’de Rusya ziyareti sırasında Hu Jintao Tataristan’a da gitmiş ve o zamanki cumhurbaşkanı Mintimer Şaymiyev’lebuluşmuştu. Tataristan Cumhurbaşkanı Rustam Minnihanov ise 2014’te Çin’i ziyaret ettiğinde Urumçi’de Tatar toplumu ile de görüşmüştü. Ancak son iki üç yılda bütün bunlar bir anda değişti. 2000’lerde çok sayıda Çin vatandaşı Tatar eğitim almak için Tataristan’a gitmeye başlamıştı ve Hu Jintao da Kazan’ı ziyaret ettiğinde bu öğrencilerle bir araya gelmişti. Bugün geldiğimiz noktada ise Tataristan’da okumak Tatarlar için Doğu Türkistan’daki toplama kamplarına alınmak için en başta gelen sebeplerden biri haline gelmiş durumda.

Doğu Türkistan’da Tatarların tutuklanmaya başlamasıyla ilgili en ayrıntılı haber 13 Ağustos 2018’de Özgür Avrupa Radyosu’nun Tatar servisi (Azatlık Radiosı) tarafından “Tatarlar’a da giriştiler” başlığıyla verildi. Haberde Rusya’da vatandaşlık almak zor olduğundan Çin’e dönmek zorunda kalan Tatar ailelerinden haber alınamadığı ve Avustralya’daki Tatarlar’ın Doğu Türkistan’daki yakınlarıyla hiçbir şekilde haberleşemedikleri bildirildi. Avustralya’daki bir Tatar Urumçi’deki iki akrabasının da toplama kampına alındığını bildirmişti, ancak ne yazık ki isimlerini belirtmedi. Bu akrabalardan birinin Japonya’da okumuş olmasından dolayı mı kampa alındığını soruyordu. Kazan’da eğitim alan bütün öğrenciler sosyal medya hesaplarını kapatmışlardı ve önceki yıl Doğu Türkistan’ı ziyaret etmiş olan Rinat Nasırov da Urumçi’de ellerinde silahla dolaşan polis sayısındaki gözle görülür artış ve gözetim teknolojilerini açıklıyordu. Nasırov’un değindiği, birçok uzman tarafından teknolojik bir distopya olarak adlandırılan gözetim sistemlerindeki gelişmelerden Rusya’nın habersiz olmadığını biliyoruz. Zira korkutucu bir gelişme olarak Rusya’nın ve bazı Rus şirketlerinin Doğu Türkistan “laboratuvar”ındaki gelişmelerden etkilendikleri ve bunlardan faydalanmak istediklerini biliyoruz. Rusya’da şimdiden yüz tanıma sistemlerinin kullanılmaya başlanması bir yana, bu mevzuda başı çeken idari birimin Tataristan olması meseleyi doğrudan konumuzla ilgili kılıyor. 2018’in Kasımında Tataristan başkan yardımcısı, Kazan şehrinde yeni bir güvenlik modeli geliştirmek için Çinli şirketlerle temas halinde olduklarını duyurdu.

TÜRKİYE’YE SEYAHAT CEZA SEBEBİ!

Bahsi geçen Azatlık haberinden birçok Tatar’ın toplama kamplarına alındığını anlasak da, tutuklanan yalnızca tek bir kişiyi adıyla sanıyla öğrendik: Torsıntay Galiev. Girişimci Galiev, Çin Tatarlarının Kazan’da okumasını organize eden kişilerden biriydi. Urumçi’nin merkezinde birkaç dükkânı olan tüccar Galiev, başta Rusya ve Türkiye olmak üzere birçok ülkeyle ticaret yapmıştı. Dünya Tatar Kongresi’nin toplantılarına da katılmıştı. Haberden Galiev’in tam 25 yıl cezaya çarptırılarak (muhtemelen Urumçi’de) bir hapishaneye gönderildiğini öğreniyoruz. Bilgiyi veren kişiye göre ceza almasının sebebi Türkiye’ye birçok kez seyahat etmesi. Ama yukarıda yazılanlardan anlaşılacağı gibi Tatar toplumu içinde önde gelen aktif bir kişi olması, Tatar öğrencilerin Kazan’a gitmesinde rol alması ve Türkiye dahil birçok ülkeyle ticaret yapması gibi faktörlerin hepsi muhtemelen cezasında rol oynadı.

Ancak Galiev Doğu Türkistan’da tutuklanan tek Tatar değil. Xinjiang Victims Database adlı uluslararası veritabanını tutan Gene Bunin 7 Mayıs 2019’DA kendi sosyal medya hesabından şu ana kadar Doğu Türkistan’da toplama kampına veya hapse kapatılan 5 Tatar’ın belgelendiğini (Galiev dahil değil); nüfusa oranla Doğu Türkistan’daki her 6100 Uygur için 1, her 6000 Özbek için 1, her 1300 Kırgız için 1 ve her 1000 Tatar için 1 kişinin belgelendiğini yazdı (15 Mayıs 2019 itibarıyla toplam 4076 kişi bu veritabanında belgelenmiş durumda. En fazla tanıklık Atajurt üzerinden Kazaklar’dan geldiği için her 800 Kazak için 1 kişi, en az tanıklık Huiler/Dunganlar için geldiği için her 200.000 Dungan için 1 kişi belgelenmiş durumda). 2000 nüfus sayımına göre Doğu Türkistan’da yalnızca 4895 Tatar bulunuyor. Bu kadar az nüfusa sahip bir grup için bu kadar kişinin belgelenmesi mevcut siyasetin Tatarları da en az Uygurlar ve Kazaklar kadar etkisi altına aldığını gösteriyor.

TOPLAMA KAMPLARINA ALINAN TATARLARIN İSİMLERİ

Veritabanında belgelenmiş beş kişi şunlar: Şafkat Abas, Sabidulla Saypil, Abdigaim Kumar, Hamit Çıngız ve Marat İshakov. Bunlardan dördü toplama kampına alınırken, Şafkat Abas’ın ailesi Uluslararası Af Örgütü’ne Abas’ın hapiste olduğunu aktardı. Hoten’deki Sincan Uygur Tıp Koleji’nde 5 yıl geleneksel Uygur tıbbı okuyan Abas’ın kendi tıp kliniği bulunuyordu. Yabancı internet sitelerine girdiği, dini kitaplar bulundurduğu ve imam olan bir hastasıyla görüştüğü gerekçesiyle 13 Mart 2017’de tutuklanarak hapse gönderildi. Mayısta Avustralya’da bulunan kardeşi Urumçi’ye gelerek Abas’ın durumu hakkında bilgi edinmek istedi. Polis kardeşiyle görüşemeyeceğini, ama iletişim bilgisini bırakırsa daha sonra kendisine bilgi verileceğini söyledi. Tabi ki hiçbir zaman Abas’ın kardeşine bilgi verilmedi. Veritabanındaki 5 Tatarın dördü dinle ilgili sebeplerle tutuklandı. 1966 doğumlu Sabidulla Saypil, 16 Nisan 2018’de Sanjı (Changji)’da tutuklanrak toplama kampına gönderildi. Kazakistan vatandaşı olan kardeşi Samigolla Saypil’in Atajurt’a gelerek verdiği tanıklıkta ifade ettiği üzere, Saypil 1985 yılında Turfan’da bir dini okulda 3 ay kadar eğitim aldığı için toplama kampına gönderildi. Aslında tam olarak aynı sebeple toplama kampına alınan bir kişi daha vardı. Yarı Tatar olduğunu tahmin ettiğimiz (resmi milliyeti belirtilmemiş) Saypil’in kuzeni, 1967 doğumlu Erkin Vali de aynı okulda eğitim aldığı için şu an toplama kampında.

 

Bu beş Tatardan ikisi, Atajurt’a verilen tanıklıkların ardından toplama kampından çıktı. Muhtemelen halen ev hapsinde tutuluyorlar. Bunlardan ilki 1982 doğumlu Tatar imam Abdigaim Kumar. Abdigaim, 2000-2002 arasında üç yıl Tekes’te bir medresede okuyarak imam olmuştu. Daha sonra İli’de Çin devletinin resmi imamı olarak görev yaptı. 2007 yılında bir süreliğine Tataristan’da bir dini okulda eğitim aldı. Abdigaim 2017 Martta toplama kampına gönderildikten sonra, Kazakistan vatandaşı olan ablası Munira Kumar birçok kez Atajurt’a gelerek iki çocuğu babasız kalan kardeşi için tanıklık verdi. Bunun neticesinde Abdigaim 28 Aralık 2018’de kamptan çıkarıldı. Munira’nın hakkında tanıklık verdiği tek kişi kardeşi değildi. 50 yaşlarındaki amcasının oğlu Hamit Çıngız da toplama kampına gönderilmişti. Hamit sıradan bir çiftçiydi ve üç çocuğu vardı. Ancak namaz kılması toplama kampına gönderilmesi için yeterli bir sebepti. Munira’nın Atajurt’a başvurularının ardından nihayet 24 Ocak’ta o da kamptan çıktı.

ÇİN TAKİBATI HEDEF AYIRT ETMİYOR

Veritabanındaki beş Tatar arasında dinle ilgili bir sebeple tutuklanmayan tek kişi 1982 doğumlu Marat İshakov. Marat’ın toplama kampına gönderildiğini, Abduveli Ayup tarafından hazırlanan ve Uygur diasporası tarafından teyit edilen “2016’dan bu yana Çin’de tutuklanan Uygur aydınları” listesinden öğrendik. Aydınlar, hatta daha genel olarak hangi alanda olursa olsun toplumun ileri gelenleri Çin tarafından çok şiddetli bir şekilde hedefleniyor. Akademisyen, gazeteci, yazar, sanatçı, iş adamı kim varsa hepsinin kökü kurutulmuş durumda. Belirtilen listeye göre Marat Urumçi’deki 14 No’lu okulda Çince öğretmenliği yapmaktaydı. Ancak ulaştığım bir sosyal medya hesabına göre Sincan Üniversitesinde haberleşme mühendisliği okumuş.

Bir akrabasının bana aktardığı bilgiye göre Kasım 2018’de toplama kampına gönderilen Marat’ın Ilfat adında 8 yaşında bir oğlu bulunuyordu. Uygur olan eşi Seyyare şu an için serbest. Sosyal medya hesabından Marat’ın ailesine ne kadar düşkün olduğu görülüyor. Bunun yanında iyi derecede İngilizce bildiği anlaşılan Marat’ın, 2005 yılında Rusça öğrenmek için bir süre Kazan’da kaldığını da yine bahsi geçen akrabasından öğrendim. Tataristan’da okuması veya yabancılarla münasebetleri nedeniyle kampa alınmış olması muhtemel. Marat’ın dünyayı yakından takip eden biri olduğu belli. 13 Kasım 2015’teki Paris saldırılarından sonra Marat profil fotoğrafını Fransa bayrağıyla çerçevelemiş. Aslında Marat’ın örneği Çin’in ekstremizm, radikal İslam gibi iddialarının ne kadar absürd olduğunu çok net şekilde ortaya koyuyor. Marat Real Madrid taraftarı ve Cristiano Ronaldo hayranıydı. Michael Jackson, Adele ve Eminem dinliyordu. Özellikle rengarenk düğün fotoğrafları, hayat dolu biri olduğunu net bir şekilde gösteriyor. İşte Çin’in absürd iddialarının aksine radikalizmle uzaktan yakından en ufak bir alakası olmayan Marat şu an bir toplama kampında bulunuyor. Son derece eğitimli ve aydın bir kişi olan Marat’ın herhangi bir “mesleki eğitim”e ve Çince öğretmenliği yapan biri olarak Çince öğrenmeye ihtiyacı olmadığı açık. Marat, Çin’in Uygurlar başta olmak üzere bütün Türk azınlıkların elitlerini yok etme amacı güttüğü kültürel soykırımın bir kurbanı.

(Marat İshakov eşi Seyyare’yle beraber.)

Marat aynı zamanda meşhur bir Tatar ailesinden geliyor. Dedesi Asgat İshakov (1921-1976), 1944-1949 arasında bağımsız olarak varlığını sürdüren Doğu Türkistan Cumhuriyeti milli ordusunda görev yapmış, 1950’den itibarense Çin Halk Cumhuriyeti güçlerine katılmıştı. 1976’da Kültür Devrimi sırasında öldürüldü. İlerleyen yıllarda itibarı iade edilecekti. Asgat’ın kardeşi Margub İshakov (1923-1993) ise çok daha meşhur bir askerdi. Doğu Türkistan milli ordusunun kurucularından olan Margub, Kuomintang güçlerine karşı savaştı. 1955 yılında Çin Ordusu’nda general rütbesine yükseldi. 1960’ta Sovyetler Birliği’ne göç ederek Sovyet ordusuna hizmet etti. 1993’te Almatı’da vefat etti.

YETKİLİLER HESAP SORACAK MI?

Elimizde net olarak bilgisi olan Tatarlar bu kadar. Ancak daha birçok Tatar’ın Doğu Türkistan’daki toplama kamplarında bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Munira Kumar, abisi ve amcaoğlu için verdiğitanıklıkta soyadını bilmediği Tursun adlı birinden de bahsediyordu. Tursun’un çocukları Tataristan’da okuyordu ve kendisi de bir süre sonra oraya göçmüştü. Ancak bu süreç içerisinde otoriteler tarafından Doğu Türkistan’a çağırılıp, karısı ve kızıyla beraber toplama kampına alındı. Aslında Munira’nın iddiasına göre 2007-2008’lerden itibaren her yıl Çin vatandaşı olan yaklaşık 30 Tatar eğitim için Tataristan’a gidiyordu ve şu an bunların ya kendileri, ya anne babaları hepsi toplama kampına alınmış durumda. Çin’deki Tatar nüfusunu düşündüğümüzde Munira’nın verdiği sayı abartılı olabilir. Ancak iddiasını teyit edemesek de, Doğu Türkistan’daki toplama kampları hakkında artık çok iyi bildiğimiz bir şey var: toplama kamplarına alınmada en yaygın “sebep” yurtdışı bağlantısı. Yani yurtdışında yaşayan, yabancılarla ahbaplık eden ve hele hele yurtdışında okuyan kişiler en sert şekilde hedeflenip toplama kampına gönderilenler. Bu da Munira’nın iddiasının doğru olabileceğini gösteren bir şey. Tataristan’da eğitim alan Çin vatandaşı Tatarlar’ın sayılarının ve listelerinin Tataristan Eğitim Bakanlığı’nca açıklanması ve bu öğrencilerin hepsinin bakanlık ve Tatar üniversiteleri tarafından nerede, ne halde olduğunun incelenmesi gerekmekte. Tatar otoritelerinin, bir Tatar üniversitesinde okumayı toplama kampına gönderilme sebebi olarak kabul eden Çin’e, öğrencilerinin akıbetlerini sormalarını umuyorum.

Mehmet Volkan Kaşıkçı

Kaynak: http://qha.com.tr

Leave a reply

Ваш e-mail не будет опубликован. Обязательные поля помечены *